“BEN,ZEVK VE KEYF İÇİN YAŞIYORUM”

Günboyu derslerin yoğunluğundan sonra odama çekilip biraz dinlenmek istemiştim. Kendi yaptığım çayı,bardağa doldururken odamın kapısı çalındı ve içeri mehmet girdi.

Anadolu da söylenen espriyle mehmet e yer gösterdim.

“Buyur mehmet şöyle otur” dedim. Kaynanan seni seveceğe benziyor.

Gülüştük..

Çaylarımızı yudumlarken ,mehmet:

Hocam ,biraz sizinle konuşmak istiyorum,dedi.

Seni dinliyorum ,buyur,dedim.

Kendisine has açık sözlülüğüyle:

“Hocam,sahiden siz beni ciddiye alıyormusunuz ,yoksa rol mü yapıyorsunuz?”

bu samimi çıkışına biraz şaşırdım. Bunu belli etmemek için de hafif tebessüm ettim.

Sen ciddiye alınacak gençsin. Ben senin geleceğinde çok ciddi şeyler görüyorum,dedim.

Bir an mahcuplaşarak:

Sağ olun hocam,dedi. Biliyormusunuz bana verdiğiniz değer beni biraz ümitlendiriyor. Bazen düşünüyorum,bir gün daha kötü olup büsbütün dışlanırmıyım ? Yoksa ,davranışlarım birgün normalleşip,insanların beni kabul edeceği bir şekle girer miyim?”

Gözlerime bakarak,bunlardan birini tasdik etmemi bekledi.

“Tabi ki ,iknicisi” dedim. İnanıyorum ki seni bir gün bu insanlar aralarına almakla kalmayacaklar ,hatta olumlu davranışlarından dolayı seni takdir edeceklerdir.”

“Hocam yine rüya görüyoruz galiba”diye gülümsedi. İnanmak istemedi.

Konuya biraz ciddiyet ve derinlik kazandırmak için bazı sorular sordum.

“Mehmet ,sence biz neden var olmuş olabiliriz?” Bütün bu kainat niçin bize hizmet ediyor olabilir?

Yani hayatın gayesi nedir? Ne için yaşıyor olabiliriz ?” dedim..

Hiç düşünmeden atıldı.

“Hocam” dedi. “Ben hayat felsefemi daha önce anlattım. Ben zevk ve lezzet için yaşıyorum. Beni ne mutlu ediyorsa öyle davranıyorum. Benim için hayatın anlamı,bir kuralı yoktur. Yaşayabildiğim kadar ve yaşayabildiğim şekilde bir hayat sürüp çekip gideceğim. Ölünce de ,ne olursa olsun.benim için herşey bitmiştir.”

“Yani hayvan gibi başıboş ve serbest yaşamak,istediğin herşeyi yapmak,ölünce de bir tarafa atılmak...”

“Evet hocam aynen öyle..”

Bu değerlendirme içime ok gibi saplanmıştı. Eğitim sistemimizin canlı mahsullerinden biriydi. İnsanın maymundan geldiğine , hayatın zevk ve lezzet için olduğuna ,ölünce de bir hesabın olmadığına inanan bir mantık...

Böyle bir mantıkla yetişen bir insanın ,kime ne faydası olacaktı? Ne ailesine ne topluma ne de devlete..

Yaptıklarından dolayı bir hesaba inanmayan bir insanı kim kontrol edebilirdi? Böyle bir insanı durdurmak için,devletin ne kadar polis,araç ve gereç istihdam etmesi gerekiyordu. Her türlü tedbir alınsa bile,insanın kötülükleri ve zararları tamamen önlenebilirmiydi? Veya,insan tam anlamıyla kontrol etmek mümkün olur muydu?

Peki neden bu gerçek hala görülmüyordu?

Mehmet e döndüm.

Sana bir soru daha sorabilirmiyim ? dedim.

“Buyurun hocam “ dedi.

“Allah korusun senin akli muhakemen yerinde olmasa da ,bir hekime gitsen,seni sıhhate kavuştursa,o hekime karşı nasıl bir borç altına girdiğini düşünürsün?

“Hocam ne demek? Deli bir insanı akıllandıran bir doktora bir ömür feda edilir. Çünkü hekim bir hayat sunmuş oluyor.”

“Peki,gözlerin olmasa ve dünyayı hiç görmesen . birisi gelip sana göz taksa ve görmeye başlasan ,gözünü açan kişiye karşı nasıl bir minnet altına gireceğini varsayarsın?”

“Yani,ona da bir ömür verilir. Çünkü fiyatı çok fazla olmalıdır.”

“Konuyu uzatırsak,dil,ağız,burun,kulak ve özet olarak bütün organların için aynı şeyi düşünürsek ,insanın borcu ne kadar olur?”

“Ooo hocam bu hesaplanamaz. Buna ömür değil,binlerce ömürler yetmez. İnsan köle olsa yine de ödeyemez bu borcu.

Mehmet e tekrar döndüm:

“Peki,Mehmet “ DEDİM. “Bugüne kadar ,şu sahip olduğun biyolojik ve psikolojik dünyayı ve onun mükemmel ve harika nimetlerini ,bunların niçin ve kim tarafından verildiğini hiç düşünmedin mi?

“Veya soruyu şu şekilde sorarsak:

iki göz,bir akıl ,bir dil veya herhangi bir uzuv için ,karşıılığında köle gibi çalışmak göze alınır ve bu aklın gereği ise;şu mükemmel vücut sarayını ve şu muhteşem  biyolojik ve psikolojik alemi bizlere sunan ,kainatı milyarlarca nimetlerle doldurup ,bize veren kudret sahibine ,ne gibi ve nasıl bir borcumuzun

olduğunu hiç düşünmez miyiz?”

“Bütün alemi emrimize veren ve peşimizde koşturan zatı merak edip,bilmek ve tanımak istemezmiyiz?

Bizden ne istediğini sormak aklımıza gelmez mi?

Mehmet sustu ve bir müddet daldı.

anasayfa