BENİ NEDEN
KOLLADINIZ
Teneffüste odama geçtim.hemen arkamdan mehmet de geldi. Henüz ne niyetle geldiğini bilmememe rağmen ,mehmetin bu davranışından,görünüşünün tersine birtakım önemli meziyetleresahip olduğunu anladım. Bu durum,mehmet e karşı içimden anlayamadığım bir sempati oluşturmuştu.
Biraz çekingen biraz da mahcup bir eda ile:
Hocam ,müsaitseniz biraz konuşabilirmiyiz? Dedi.
Ayağa kalktım,elini sıktım ve oturması için yer göstererek ;
“Tabiki konuşabiliriz”
dedim. “şöyle buyurun”.
Hemen ardından bir tane çay söyledim ve sıcak bir hava oluşturmak
istedim.
Kendisini ayakta karşılamam ve çay ikram etmem mehmet i hem mahcup etmişti,hem
de çok sevindirmişti.
“Hocam sınıftaki kaba davranışımdan dolayı özürdilerim,diyerek söze
başladı.”Ama öyle nezaket dersi verdiniz ki çok utandım.”
“Hayır üzülme mehmet “ diye araya girdim. “Biz bunlara alışkınız.
Hem şunu bil ki,asla sana kırılmadım.”
Mehmet ,içindeki esas konuya gelerek:
“Hocam,dedi. Neden beni kollama ihtiyacı hissettiniz? Beni mahcup edip
bir daha konuşmayayım diye mi? Yoksa beni yanına çekip bazı doğruları
anlatayım diye mi?”
çok zeki bir gençti. Zaten düşüncelerini en aykırı bir şekilde
ortaya koyabilme cesareti bunu ispatlıyordu. Ayrıca konuyu ele alış şekli
de bunu göstermekteydi.
Gülerek cevap verdim:
“Benim asıl niyetim seni kollayıp,mahcup etmek veya yanıma çekmekten
ziyade,sınıfta bazı kurallar yerleştirmekti. Bu durumda hangi öğrencim
olursa olsun aynı şeyi yapardım.”
Başını eğdi ve hafifçe salladı.
Konuşmama devam ettim:
“Benim çok önemsediğim ,en önemli kural,herkesin rahatlıkla konuşabilmesi
ve konuşana karşı saygı gösterilmesidir.”
Pervasız bir eda ile:
“Neden bu kadar demokratsınız ,hocam? Ben bu davranışı ne bir dindar
hocadan ve ne de ilerici bir hocadan görmedim. Bunun özel bir sebebi var mı?”
Düzceli mehmet de beni onure etmek istiyordu. Bu iltifattan o anlaşılıyordu.
“Hayır” dedim.”inanıyorum ki,birçok öğretim üyesi arkadaşım
aynı şeyi düşünürve aynı şeyi yapar.
Bu konuda ki benim esas felsefem şudur: mutlaka farklı görüşler
dillendirilmelidir. Konuşan insanı susturmak çare değildir. Konuşan insan görüşlerinin
yanlış olduğunu anlayınca susar. Yoksa,zorla susturulursa illegal yollardan
konuşmaya başlar. Bu ise,birçok yönden sıkıntı meydana getirir.
“Konuşan insandan zarar gelmez. Asıl zarar,konuşturulmayan insandan
gelir. Farklı görüşler ,güzelliktir,yeniliktir. İnsanlar arası uzlaşma
konuşarak ortaya çıkar. Yoksa, uzlaşma adına susturulan insanlar ,gizli ve
sert bir muhalafet oluşturur. Bu da toplumsal huzura zarar verir.
“Bunun için, sınıfta açık yüreklilikle görüşlerini ifade edişinden
dolayı seni kutlarım. Yadırgadığım taraf ise üslubunuzdur. Karşılıklı
anlayış içinde görüşlerini ifade etmene devam et. Benden sana tam destek
gelecektir.”
Düzceli mehmet ,bütün bütün rahatlayarak:
“Bunları duyduğuma çok sevindim hocam” dedi. “Belki de inanmayacaksınız
ama, ilk defa bana yakınlık gösteren , görüş ve davranışlarımı anlayışla
karşılayan bir hocamla tanışıyorum.
“Ne yapayım,beni de böyle kabul edin. Sözümü sakınmayı pek
beceremem. Her yerde söylerim. İnandığım doğruları ifade etmekten kendimi
frenleyemem. Açık sözlü oluşum,kendimi derhak deşifre edişim bana çok
pahalıya mal olmuştur. Ama umrumda değil. Ben bildiğim doğruları konuşmazsam
ve bildiğim doğruları yaşamazsam,mutlu olamıyorum.”
Bu sözler bir art niyetin ,bilerek zararlı bir hayatı tercih etmenin veya
yanlış bir anlayışta ısrar etmenin ifadesi değil; doğru olduğuna inandığı
bir yoldan ; açık yüreklilikle,mertçe ve ısrarla yürümenin ifadelerini taşımaktaydı.