Mehmetle telefon görüşmemiz uzun sürmüştü.
Mehmet:
Ben Düzceye geldim hocam diyordu. Sıla-yı rahim
edeyim ve ailemi göreyim diye...
Beni cep telefonumdan aradığı için,konuşmanın
fazla uzamaması açısından,Cuma gününü ve Cuma namazını tebrik edip ,kalbi
dileklerimi ve temennilerimi sunduktan sonra ,ben de teşekür ettim ve konuşmayı
bitirmek istedim.
Ama telefonu kapamıyor ve ayrılmak istemiyordu.
Çok önemli bir şey söylemk istediğini anlamıştım.
Hocam dedi.bu Cuma namazı başka bir namaz oldu.
Hayatımda böyle bir namaz kılmadım.
Nasıl diye merakla sordum.
O hizli ,dokunaklı ve nezaket dolu ses tonuyla
derin ve içli bir nefes alarak:
Bambaşka bir namazdı diye tekrar etti.
Bir anda sesinin titrediğini,kelimelerin bölünüp
bittiğini anladım.Müthiş bir heyecan içindeydi.
Ağlamamak ve hıçkırığını bastırmak için sık
sık yutkunuyordu. Çok merak etmiştim. Mehmeti bu kadar heyecanlandıran ve
duygulandıran Cuma namazında neler olmuştu?
Mehmet diye atıldım. Kendini toparla hadi.. Beni
de heyecanlandırdın. Allah kabul
etsin,Cuma namazını merak ettim. Anlat seni dinliyorum.
Yine derin bir soluk alıp,sakinleşmeye çalıştıktan
sonra devam etti:
Hocam her gördüğümü anlatmak nasıl bir şey
bilmiyorum. Acaba mesul duruma düşermiyim?
Benim şaşkınlığım gittikçe artıyordu.
Ne demek dedim. Her gördüğünü anlatmak? Neler
gördün de anlatmaya tereddüt ediyorsun?
Neler değil ki? Diye bir anda hıçkırmaya başladı.
Hocam neler oldu bu Cuma namazında neler... sanki bir başka aleme gittim. Ben
bir başka alemi yaşadım.
Hıçkırıkları gittikçe artıyordu.
Telefonun bir ucundan ben diğer ucundan mehmet,karşılıklı
gözyaşı döküyorduk. Çok önemli şeylerin olduğunu anlamıştım. Yine
mehmet beni şaşırtmaya beni heyecanlandırmaya ve çok ibaretli bir hadiseyle
bana önemli dersler vermeye hazırlanıyordu.
Mehmetin o temiz kalbi ve tertemiz duygularıyla gözlerin
göremeyeceği ulvi şeyleri gördüğünü tahmin etmiştim. Çünkü mehmet öyle
bir manevi makam yakalamıştı ki,o makamda çok şeyler görülebilirdi. Ama
kendisi kendisinin nerelerde olduğunu bilmiyordu.
Hıçkırıkları biraz hafifleyince:
Mehmet seni dinliyorum diye üsteledim. Bana
anlatmalısın. Çünkü senin yaşadıklarından ibret alcak birçok insan var.
Hatta anlatmazsan mesul olursun.
Kendisine has tatlı ve dokunaklı bir ses tonuyla
anlatmaya başladı.
Cuma namazı için camiye gittim. Caminin sol tarafında
boş bir yer bularak oturdum. Vaiz efendi güzel şeyler anlatıyordu. O anlattıkça
ben kendi alemime dalıp gittim.
Mehmet tekrar anlatıp anlatmamakla
tereddüt edince :
Sonra diye ikaz ettim.
Sonra kendi dünyamda bir yolculuk başladı. Bu
yolculuğu nasıl anlatsam hocam ?
Yine sesi titremeye başlamıştı.
Nasıl olduğunu bilemediğim ve anlayamadığım
bu yolculukta karşıma bütün ihtişamıyla KABE çıkmıştı ,diye devam
etti:
Kendimi o muhteşem kalabalıkta buldum. Orada kılınan
Cuma namazında saf tuttum. O heyecanımı size anlatamam. Namazdan sonra baktım
Kabenin içine bir kapı açılmış,bazı insanlar oraya gidiyorlar. Ama oraya
her insanı almıyorlar. Ben de şansımı deneyeyim,orada ne var diye kapıya yöneldim.
Kapıya kavuşunca baktım,benim çok sevdiğim ve çok iyi bir insan kapıda
bekliyor. Onu görünce kucaklaştık. İçeri gir mehmet bak neler görceksin
dedi.
Heyecanla içeri girdim. Baktım ki muhteşem saray
gibi bir yer. Tam karşıda bir kalabalık,kalabalığın önünde de bir kürsü
kurulmuş,başta peygamberimiz (a.s.m) Hz Ebubekir,Hz Ömer, ve diğer bazı
zatlar ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri...
Ben içeri girince, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bana işaret etti ve
beni yanına çağırdı. Hoş geldin ,kardaşım mehmet diyerek kolumdan tuttu.
Peygamber Efendimizin (a.s.m) önüne getirdi. Ya Resulallah işte mehmet budur
dedi.
Peygamber Efendimiz saçımı okşadı,ben de mübarek
ellerinden öptüm.
Peygamber Efendimiz yüzüme şefkatle bakarak yalnızca
maşallah dedi.
O esnada camide müezzin sesini duydum ve kendime
geldim,baktım ki ,Düzce de camideyim.
Bu yolculuk bir hayalmiydi bilmiyorum hocam. Ama
oradaki mübarek havanın ciğerlerime işlediğini hissettim.
Mehmetim seni tebrik ederim diyebildim. Ve yine karşılıklı
ağlamaya başladık.
Bir müddet sonra da:
Camide de bambaşka bir cemaat vardı hocam,diye
mehmet içini çeke çeke konuşmasını sürdürdü.
Nasıl bir cemaat diye sordum.
Bambaşka bir cemaat vardı. Bugüne kadar böyle
camii cemaati görmedim. Özellikle de caminin sağ tarafını doldurmuşlardı.
Tek tip elbiseli,son derece namaz adabına uygun oturuşları ciddiyetleri ile
dikkat çekiyorlardı.
İlk anda bu insanların bir tarikata mensup bir
cemaat olduklarını tahmin etmiştim. Ama değildi. Sanki insan üstü bir görüntü
ve çok mükemmel bir davranış içindeydiler.
O namazda aldığım hazzı ve lezzeti anlatamam .
içime tarifsiz bir huzur dolmuştu. Namaz boyunca ağladım durdum.
Ben böyle bir namaz böyle bir cemaat görmemiştim.
Böyle bir manevi havayı solumamıştım.
Mehmet kendini bilmiyordu ama,onun iç dünyasında
ve gönül ikliminde çok kutsal ve çok ulvi hadiseler cereyan ediyordu. Bütün
bunlar,mehmetin katettiği manevi yüceliğin
işaretleriydi. Artık inanmıştım ki,o meleklerle velilerle ve şehitlerle
namaz kılıyordu.
Mehmeti fazla hislendirip duygulandırmamak için
tekrar telefon konuşmasını kesmek istedim.
Mehmetin bana son cümleleri şunlar olmuştu:
Hocam dün size bir mektup yazıp gönderdim. Ömür
kısa,belki de görüşmeyebiliriz. Hakkınızı helal edin.ellerinizden öpüyorum.
Ben de kalbi dualarımı ve iyi dileklerimi ifade
ettim.
Karşılıklı gözyaşları ve gönül ıslaklığıyla
telefonu kapattık. Bu karşılıklı konuşma mehmet için adeta bir veda gibi
olmuştu.