CEVAPLAR ÇOK ETKİLEYİCİ

Bize gece kahvesi getiren evin hanımı;

Sohbetiniz çok tatlı ama ,misafirimizi de çok yordun diye tekrar araya girdi.nerdeyse sabah ezanı okuncak. Biraz ara verin de daha sonra yine uygun bir vakitte devam edersiniz.

Bu sözler karşısında acaba tepkisi nasul olcak  diye mehmete baktım.

Mehmet duraklamadan cevap verdi:

Hayır yenge,benim yorulduğum felan yok. Bu sohbetin ne manaya geldiğini bilmek için,şu anda iç dümyamda yankılanan sesi duymanız lazımdır. hayatımda çok isteyip de konuşmaya sormaya korktuğum konular açıldı bu gece. Bu gece hayatımın ya sonu ya da başlangıcı olur. Bilemiyorum ,bir yerlerden  bir yerlere doğru geliyorum. Bu yol nereye çıkacak onu da merak ediyorum.

Çok sorular sordum, gerçekten çok da etkileyici cevaplar aldım. Henüz bunları yorumlayıp detaylı bir şekilde değerlendirmiş değilim.bu kadar önemli ve ağır konuları ancak birkaç haftaya kadar hazmeder bir sonuca ulaşırım. Düşünmek için zamana ihtiyacım var.

Bu tespitler çok öenmliydi. Çok zeki,çok anlayışlı ve intikal gücü fevkaladeydi. Cevaplar verilirken,sonucun nereye çıkacağını daha işin başından itibaren anlıyordu. Bu da karşılıklı konuşmayı kolaylaştırıyodu. İçtiğimiz gece kahvesinden sonra sorularına devam etti. Soruların cevapları ise,genellikle Risale-i Nur kitaplarından açıp okuduk. Çok etkileniyordu. Özellikle de Risale-i Nur kitaplarının izehlarına karşı sık sık:

Neden bu kitaplar halka anlatılmıyor,okullara ders kitabı olarak koymuyorlar diye üzüntülerini ifade ediyordu.

O gece çok şey,ama çok önemli şeyler konuşulmuştu.Neler sormamıştıki?

Melaikeyi niçin görmüyoruz?Hz.İsa peygamber niçin babasız doğmuştur? Müslüman ülkeler neden geri kalmış da ,Hristiyan Batı ülkeler ileri gitmiştir? Din ilme ters düşer mi?

Hayat bir yardımlaşma mı yoksa mücadele mi? Ölen insanın ruhu,bir başka bedenle tekrar gelir mi? Kabir hayatı ve ahiret nasıldır?gibi daha birçok soru.

Mümkün olduğu ölçüde bu soruların cevapları;başta Risale-i Nur eserleri olmak üzere ,daha birkaç kaynakta istifade ederek okumuştuk.

Bu sohbet esnasında Mehmet in farklı bir yönünü keşfetmiştim. Mehmet soruları,zora sokmak ve karşıyı bunaltmak için değil de öğrenmek ve bilmek amacıyla soruyordu. Bu ise,çok zevkli ve çok tatlı bir sohbet havası oluşturuyordu. Aldığı cevaptan tatmin olmadığı zaman da tereddütsüz:

Hocam,bu cevap benim için yeterli değil diyerek hakperestliğini ortaya koyuyordu.

Sohbetimizin sonunda ,Mehmet sehpanın üstünde duran Risale-i Nur kitaplarını bir müddet karıştırdı. Birden bire dönüp:

Bu kitapların yazaru devlete isyan etmiş birisi mi? Diye sordu.

Mehmetin ne demek istediğini anlamıştım.

Hayır dedim. Birçok insan gibi sen de Said Nursi ile devlete isyan eden Şeyh Said i karıştırıyosun.

Said Nursi develete isyan etmediği gibi develete isyan eden Şeyh Said in isyanını önlemek için çok çalışmıştır. Ancak silah dışardaki düşmanlara karşı kullanılır. İçerde kardeş kardeşe karşı silah kullanamaz.bu hareketinizden vazgeçiniz diye ikaz etmişler.

Said Nursi,vatanın vatanın kurtulması için gönüllü bir milis alayının başına geçmiş,ruslar ve ermenilerle çarpışmış ve rusyaya esir düşmüştür. Esaret dönüşünden sonra, Mustafa Kemal tarafından Ankaraya davet edilmiş ve meclise konuşmalar yapıp birlik ve beraberlik çağrısında bulunmuştur.

Mehmet üzgün bir ifadeyle:

Hocam bir yanlışımı daha gördüm dedi. Demekki biz Şeyh Saidle Said Nursiyi birbirine karıştırıyoruz.

Evet dedim başımı sallayarak. Tarihimizde birbirine karıştırdığımız çok konular var. Umarım ki tarihçiler bunları birbirinden ayıracaklardır.

Mehmetin kitaplarla ilgili soruları devam etti.

Risale-i Nur kitapları genellikle imani konulardan mı bahsetmektedir?

Ben de espriyle karışık ;

İşte bu soruya cevap vermeyeceğim dedim.

Neden diye sorunca da:

Oku da cevabını kendin bul diyerek cevap verdim.

Peki hocam dedi. Gerçekten okuyacağım . zaten şimdiden çok merak ettim.

Okuması için kendisine iki kitap verdim.

Birisi Bediüzzaman Said Nursi nin Asay-ı Musa isimli bir kitabı. Öbürü de kendini arayan adam.

Bunları okuyun tekrar konuşuruz dedim.

Mehmet dudaklarında oluşan tatlı bir tebessümle bana dönerek:

Hocam inanmanızı istiyorum ki,hayatımın en tatlı ve en anlamlı gecesini yaşadım. Bu hayatımda özel bir kesit oluşturdu. En azından farklı dünyaların varlığını görebildim. Ve ilk defa,bir aile yuvasının insanı bu kadar rahatlatabildiğini gizli ve sihirli bir mutluluk oluşturduğunu gözledim.

O hafta sonu,bu ve buna benzer sohbetlerle geçmişti. Her ne kadar Mehmet,kendisi için unutulmaz bir hafta sonu olduğunu ifade etmişse de aslında benim için daha da unutulmaz bir hafta olmuştu.

Bu vesileyle bir kere daha şunu çok iyi anlamıştım ki,gençlerin bunalımdan kurtulmaları ve toplumun huzurlu bir hayat yaşaması ve devletin anarşiyle başının derde girmemesi için,okullarda sunulan eğitim yeniden gözden geçirilmeliydi. Problemli bir gence ,bir öğrenciye sunulması gereken en önemli eğitim,insanın gayesini anlatmak,ne için yaşadığını öğretmek,bir hesabın olduğunu kavratmaktı. Eğer bu yapılırsa,gençliğin ve toplumun birçok sıkıntısı kendiliğinden hallolacaktı. Çünkü,inançsız ne için yaşadığını bilmeyen ve bir hesabın varlığına inanmayan bir insanın kötülük yapmaması ve zarar vermemesi için bir neden yoktu. Kimden korkup,kimden çekinip kendisine çeki düzen verecekti? Yani insanın içindeki oto kontrol sistemi nasıl harekete geçecekti? Bunu Allah korkusu ve yaptıklarının hesabını vereceğine inanmaktan başka ne temin edebilirdi? O gece bu ve benzer konular sürekli kafamı meşgul etmişti.

Hafta sonu misafirim olan mehmetle tekrar üniversiteye döndüğümüzde daha konuşacağımız çok şeylerin olduğunu biliyorduk.

anasayfa