DAHA İLK DERSİMDE SÜPRİZ  BİR GELİŞME

 

Bu hisleri,bu heyecanı ve bu duyguları yeniden yaşayarak,kendimi ilk dersimde bulmuştum.

Üniversiteyi yeni kazanmış pırıl pırıl gençler...

Gözlerinde ürkek bir ışıltı,tatlı bir tedirginlik ve yeni üniversiteli olmanın heyecanı

Okunmaktaydı.

Elli kişilik bu sınıfın,yarıdan fazlasını erkek öğrenciler,diğerlerini ise kız öğrenciler

Teşkil ediyordu.

Önce kendimi tanıtıp,öğrencilerin tedirginliklerini giderecek bir giriş yaptım.

Okulun,okumanın ve bu zamanda üniversiteyi kazanmanın önemini anlatarak,öğrenciler onure etmeye çalıştım. Ayrıca,derslerden ve sınavlardan korkmamaları gerektiğini,devamlı ve düzenli çalışmaları halinde,beklediklerinin de üstünde bir başarı gösterebilceklerini ifade ettim.

 

Bu konuşma üzerine öğrencilerin;kısmen de olsa ,tedirginliklerinden ve endişelerinden kurtulduklarını müşahede ettim.

Sonra da öğrenciler tek tek tanımaya başladım. Her öğrenci adını,soyadını ve memleketini söyleyerek,ne için öğretmenliği seçtiğini anlatmaktaydı.

Tanışma faslında isminin Düzceli Mehmet olduğunu söyleyen uzun boylu,hafif esmer tenli,saçlarını arkadan bağlamış,kulakları küpeli,kollarında ve boynunda bol aksesuar bulunan bir öğrenci dikkatimi çekti.

  Üzerinde elbisenin de garip renkler taşıdığı ve sıra dışı dikildiği belliydi. Öğrencinin yüz ifadelerinde ve tonunda açık bir sertlik ve aykırılık hissedilmekteydi. Bu , bütün sınıfın da dikkatini çekmişti.

 

  Tanışma faslından sonra, her dönem başlarında yaptığım gibi,öğrencilerden neler isteyeceğimi ve neler bekleyeceğimi ifade etmek için yeniden masaya geçerek konuşmaya başladım:

“Arkadaşlar!” dedim. “beni dikkatle dinlemenizi istiyorum. Bu dönem boyunca,sınıf disiplini ve düzeni konusunda bazı kurallar oluşturacağız . birlikte oluşturacağımız  kuralları bir metin haline getirip,her öğrenci altını imzalayacak. Bu kuralları birlikte tavizsiz olarak uygulayacağız.

 

Bu kurallar şunlardır: derse 5 dakikadan fazla geç kalan sınıfa alınmayacak. Devamsızlık hakkını kullandıktan sonra , ders saati kadar bir defaya mahsus olmak üzere ,ek mazaret hakkı verilcek. Derse birlikte hazırlanıp ,birlikte işleyeceğiz. Söz almadan konuşulmayacak. Sınıfta bir kişi konuşurken onun sözünü kesmek,müdehale etmek,sert tepki göstermek veya başkasının dinlemesini engellemek olmayacak. Her görüşe,yoruma ve değerlendirmeye saygı gösterilecek. Eleştiriye açık olunacak,eleştirilmekten dolayı

Kırıcı sözler söylenmeyecek. Maddi veya manevi anlamda ,herhangi bir sıkıntısı olan,yardım için arkadaşlarını veya dersin öğretmenini haberdar edecek. Araştırma grupları oluşturulacak. Kitap okuma ve inceleme çalışmaları yapılacak. Kararlara uymayanlar,sınıfın ortak tepkisiyle cezalandırılacak. Sınıfta başarı gösteren öğrenciler,yine sınıfın ortak kararıyla ödüllendirilecek. Kararlar oy çokluğuyla alınacak.

Bu kuralları değerlendirmenize sunmak istiyorum. Hepsini  madde madde tartışalım.

Uygun bulmadıklarınızı,gerekçe göstermek kaydıyla çıkarabiliriz veya başka maddeler de ilave edebiliriz. Birlikte mutabık kaldığımız maddeleri metin haline getirip imzanıza sunacağım. Ne dersiniz?

Öğrencilerde,belki de ilk defa böyle bir durumla karşılaşmış olmanın belirli bir sessizliği vardı. Kafalarında ,nasıl bir tepki verceklerini henüz oluştumadan ,orta sıralarda oturan uzun saçlı ve aykırı görünüşlü öğrenci Düzceli Mehmet,izin almadan ayağa fırladı.

“Bütün bunlar çok saçma şeyler.”dedi. “burası ortaokul değil,bir üniversitedir. Disiplin,düzen,kural ve yasak saçmalığına burada da mı devam edeceğiz?

Biz buraya özgürce okumaya ve yaşamaya geldik. En nefret ettiğim şey kurallarla yasaklarla yaşamaktır.

Ses tonunu daha da yükselterek:

“Bunları asla kabul edemem. Kurallar beni sıkar ve huzurumu kaçırır. Eğer beni sıkboğaz edip, kurallara boğarsanız ,burada bir gün bile duramam”

çevresini etkileyip,kendine destek bulmak umuduyla etrafına şöyle bir göz atarak konuşmasını sürdürdü:

“zannederim ki arkadaşlar da aynı görüştedir.”

Öğrenci,heyecanlı biraz da hükmedici bir ses tonuyla sıraladığı itirazlarını daha bitirmemişken,en arka sırada oturan bir başka öğrenci aynı sertlikteki bir ses tonuyla:

“Arkadaş “ dedi.”kendi saçma görüşlerine bizi alet etme. İnsanların bulunduğu her yerde kurallar vardır. Burası dağ başı değildir. Kurallar olmazsa,düzen ve çalışma disiplini nasıl oluşacak?”

Bir başka öğrenci:

“Memlekette demokrasi var” diye çıkıştı. “Kararlar ortak alınır. Hocamızın da önerisi zaten böyleydi. Hiç kimse ,kendi keyfine ve arzusuna göre çevresine hükmedemez”

Bir kız öğrencinin itirazı da ,bir başka boyutu oluşturuyordu:

“Senin hiçbirşeye itiraz etmeye hakkın yoktur. Baksana haline,istediğin gibi giyiniyor ve konuşuyorsun. Ya bizler,başımızı açıp girmek zorunda kalıyoruz. Bu konuda konuşması gereken varsa bizleriz,siz değilsiniz.”

Adını Düzceli Mehmet olarak ifade eden aykırı öğrenci,beklemediği bu reaksiyon karşısında şaşırmıştı. Öğrencilerden destek beklerken ilk tepkiyi onlardan görmüştü.

Sağdan soldan gelen yoğun itirazlar karşısında bunalan Mehmet ‘in imdadına ben yetiştim.

“Arkadaşlar!” diye bağırdım. Önce herkes yerine otursun ve beni dinlesin.”

Sınıftaki dalgalanma durdu. Ben de konuşmaya başladım.

“Şimdi,sınıfta neden bazı kurallar oluşturmak istediğimi,herhalde çok iyi anladınız.çünki kuralsız hayatta kargaşa ve boğuşma vardır. Kurallar yerli yerinde kullanıldığı zaman,kimsenin hayatını kısıtlamaz ve engellemez. Tam aksine,iyi işleyen kurallar;düzenli ,tertipli ve huzurlu bir hayat biçimi oluşturur.”

 Konuyu değiştirerek konuşmaya devam ettim:

“Düzceli Mehmet in birazcık sert çıkışını ve görüşlerini açık bir dille ifade edişini,çok yadırgadığınızı görüyorum.

Üniversiteye gelmiş olan siz değerli arkadaşların,bu konuda biraz daha anlayışlı olabilceklerini beklerdim.”

Öğrencinin birisi:

“Yani mehmet in bu davranışını doğru buluyormusunuz,hocam? “ diye atıldı.

“Anlatmak istediğim ve hoş gördüğüm taraf,mehmet in davranışları değildir. Anlatmak istediğim şudur:

“Sınıfta her öğrenci,rahatlıkla kendisini ifade edebilmeli,görüşlerini anlatabilmeli,faydasına inandığı yorumları yapabilmelidir. Ancak bu şekilde uzlaşma ve ayrılma noktaları anlaşılır,kişiler daha iyi tanınır ve problemlerin konuşarak çözülmesi daha rahat gerçekleşir.

Olaylara farklı bakışımızın,farklı yorumlamamızın ve farklı değerlendirmemizin çok tabii ve çok doğal bir şey olduğuna artık alışmalıyız. Bizler makine aksanı değiliz ki ebadımız,tonajımız,hızımız ve yönümüz aynı olsun.

Farklı olmak,farklı bakmak,farklı görmek ve farklı düşünmek canlılık,hareket ,yenilik ve

Alternatif çokluğu meydana getirir. Bir bilim yuvası olan üniversitelerimizde buna çok ihtiyaç vardır.

Aynı şeyleri düşünen bin tane insan bir insan gibidir.dolayısıyla ,bu sınıfta herkes rahat konuşabilmeli ve konuşana karşı da sabırlı ve saygılı olmalıyı öğrenmeliyiz.

Orta sıralarda ve başını önüne eğmiş vaziyette oturan düzceli mehmet e doğru baktım.

O esnada bakışlarımız bir esnada buluştu. Yüzündeki ifadelerden,bu sözlerime çok memnun olduğu anlaşılıyordu. Kendisini ağır bir şekilde eleştireceğimi beklerken,adeta destekler bir tutum içine girmem onu rahatlatmıştı.

Biraz daha onure etmek için devam ettim:

Arkadaşlar aslında siz mehmeti yanlış anladınız.mehmet de heyecandan olsa gerek,kendisini yanlış ifade etti. Eğer konuşmasına müsaade etseydiniz,inanıyorum ki,daha güzel şeyler söyleyecekti. Hava bir anda gerginleşince,o da farkında olmadan o gerginliğe kapıldı ve kontrolsüz bazı şeyler söyledi.

Tabii ki karşı çıkan arkadaşlar da haklıydı. Onlarda bazı doğrulara işaret ettiler.

Ortada yanlış olan,tartışma üslubu ve birbirinize olan yaklaşım şeklinizdir. Ama inanıyorum ki bu sınıfta güzel şeyler konuşulacak,tartışılacak ve isabetli sonuçlar elde edilecektir.

Sınıfın bir anda tansiyonu düştü. Gerek mehmet gerekse de karşı çıkan öğrenciler rahatladı ve herkes almaları gereken mesajları almıştı.

Sert başlayıp olumlu biten bu ilk ders ,önemli gelişmelerin habercisi niteliğinde olmuştu.

İlk dersteki bu tartışmadan sonra,eğer Mehmet e insani değerler,vefa duygusu ve saygı ifadesi gibi hala bazı meziyetler varsa ,mutlaka yanıma gelir,en azından ,daha yakın tanışmak ister veya teşekür eder,diye düşünmeye başlamıştım.

Ama,kuralların anlamsız olduğunu savunduğu gibi insani değerlerin  de anlamsızlığına inanıyorsa,tabii ki böyle şeyler beklenemezdi.

Düzceli mehmet in psikolojik yapısını tanımak için bu konuyu kafamda bir ölçü olarak canlandırmıştım.

 

anasayfa