KAİNATI ,TABİAT
YAPABİLİR Mİ?
Mehmet son bir hamle yapıp,kendi görüşünün doğruluğunu savunmak
ister gibi heyecanla atıldı.
Bütün bu düzgün ve anlamlı oluşumları tabiat kontrol edebilir. Tabiatın
kendi mekanizmaları vardır.
Mehmet e göre mantıklı ,bana göre ise,son derece anlamsız olan bu
soruyu da cevaplamaya çalıştım.
“O zaman ,önce tabiat denilen kavramı tarif etmek lazımdır, dedim.
“Tabiat ;su,toprak,hava ve güneştir. Isısı ve ışığıyla birlikte tabii
ki. Başka bir ifadeyle de,yüz yedi elementtir. Şimdi,yaratıcı olarak sık sık
adından söz edilen tabiata sorsak:
“İnsanları yapabilirmisin?
“Hayır
Bitki ve hayvaları icad edebilirmisin?
Hayır
Güneş sistemimizi dizebilirmisin?
Hayır
Milyarlarca yıldızları,galaksizleri düzenleyebilirmisin?
Hayır
Kainata harika bir intizam ve muhteşem bir sistem vermek için kanunlar
koyup,işletebilirmisin?
Hayır.
Zaten tabiat denilen şey de kainatın kendisi değil mi? Öyleyse,kainatın
da kendi kendini yapamayacağını gördük. Peki bu tabiat denilen güç,kuvvet
nedir? Eğer tabiata hükmeden bir kuvvet ve güç varsa,o zaten kainatın
kendisi olamaz. Tek yol, kainat cinsinden olmayan bir kudret olmasıdır ki,o da
Cenab-ı Haktır.
Alemde olup biten harikulade işleri,tabiat yaptı deyip,içinden çıkmak mümkün
değil. Çünkü her iş büyük bir nizam ve intizam içinde yapılıyor. Her
faaliyette bir fayda ve bir hikmet gözetiliyor. Herşey şuurlu bir ölçüyle
yaratılıyor. Hiçbir şey başıboş değil;hiçbir mahluk kendi haline bırakılmamış.
Bütün bu mükemmel işleri,akılsız ve şuursuz olan tabiata havale etmek
ve tabiat yaptı demek mümkün değildir.
İlim,irade ve kudret sahibi olmayan aciz bir tabiat,elbette Halık olamaz.
Konuşmamın sonunda mehmet e dikkatle baktım. Yüzlerinde bulanık,endişeli
ve biraz da şaşkınlık ifadeleri vardı. Mehmet açısından herşeyin
yolunda gitmediği belliydi.
O esnada evin hanımı meyve ikramında bulunuyordu. Sohbetin ne kadar
etkili olup olmadığını anlamak için,bana çıkışır gibi yaptı.
Yeter Halit Bey, misafirini yordun. Hep sen konuşuyorsun. Biraz da misafire
müsaade et.
Bu samimi nezakete karşı hemen mehmet söz aldı:
Hayır yenge,dedi. Hocam beni yormuyor. Bu sohbet benim için çok önemli.
Uzun uzun konuşmamız lazım. Henüz yolun başındayız.
Bir taraftan meyveler yerken,diğer taraftan da sohbetimize devam ediyorduk.
“Bu arada sık sık sözümü kesip,gelen telefonlara cevap vermek zorunda
kalıyordum. Sanki o akşam sözleşmiş gibi bir çok öğrencim ,olağan dışı
bir yoğunlukta beni arıyolardı. Her öğrencimin kendi çapında bana
ilettikleri problemleri oluyordu. Bu problemlerin çözümüne,kendi imkanlarım
ölçüsünde yardımcı olmaya çalışıyordum.
Son telefon konuşmamız, Adapazarı nın bir köyünde ikamet eden bir öğrencimleydi.
Kapanıp, namaz kılmasına karşı çıkan ailesiyle ciddi problemleri vardı.
Öğrencimi,ailesini karşısına almaması,onları incitmemesi,bazı şeyleri
zamana yayması ve sabırlı olması konusunda uyarmıştım.
Bu telefon trafiği mehmet in dikkatini çekmişti.
“Hocam, dedi. Öğrencilerinizle son derece iyi diyaloglar içindesiniz.
Doğrusu, öğrencilerinizin problemleriyle bu kadar ilgilenmenize şaşırdım.
Bu kadarlık , gerekli mi sizce?
Evet ,dedim. Hem de çok gerekli. Bunun da iki nedeni var.
Birincisi,öğrencinin problemlerini en iyi anlayacak ve çözümüne katkıda
bulunacak kişi onun öğretmenidir. Öğrencinin öğretmenine güven duyması
lazımdır. eğer bu güven oluşursa,öğrenci problemleri,aileye,topluma ve
sokağa taşmadan,büyük bir kısmı okulda çözülür. İşte bizim bu konuya
katkı yapmamız lazımdır.
İkincisi de; ben öğrenciyken imkanlarım kıttı. Öğretmenlerim benim
maddi ve manevi ihtiyaçlarım konusunda çok fedakarlıkta bulundular ve bana
yardımcı oldular. Eğer yardımcı olmasalardı,belki de okulu bitiremezdim ve
hayata erken küsen ve topluma zararlı bir insan haline gelebilirdim.
İşte bugün,ben de öğrencilerimin problemleriyle ilgilenmekle ,hocalarımın
bana vermiş oldukları emeği,kısmen ödüyor olmanın vicdani rahatlığı içindeyim.
Mehmet başını bir müddet eğdi. Birşeyler arıyormuş gibi yaptı.
Sonra da konuşmaya başladı.
Keşke hocam,dedi. Her öğretmen kendi öğrencisiyle bu kadar ilgilense.
İnanıyorum ki,kişilerden görülen davranış
bozukluklarının ve toplum problemlerinin büyük kısmı ,daha henüz başlamadan
çözülmüş olur. Çünkü, kişide ve toplumda problemin en büyük kaynağı
ilgisizliktir
Mehmet doğru şeyler anlatıyordu. Biraz da kendini örnek verir gibiydi.
Veya bu acıyı yaşadığı için bunları biliyordu.
Meyvesini bitiren mehmet,elini yıkama bahanesiyle müsaade istedi. Birlikte
ayağa kalktık.
Mehmet elini yıkadıktan sonra,elini silmesi için kendisine havlu uzattım.
Hocam estağfirullah,diyerek yüzünün
rengi bir anda kızardı. Beni çok mahcup ediyorsun,dedi.
Ben de:
Hayır mehmet ,dedim. Bizim hem inancımızda hem de
geleneklerimizde,misafirin çok önemli bir yeri vardır. Biz müslümanlar,misafirlerin
rızıkla geldiğine ve asla yük olmadıklarına inanırız.
Başını eğdi,cevap vermedi.
Ben mehmet in sigara içtiğini ve nezaketen benim yanımda içmediğini
bildiğim için,onu rahatlatmak macıyla:
Şöyle balkona buyur mehmet ,dedim. Kafanı dumanla sonra devam ederiz.
Çok düüncelisiniz hocam,diyerek balkona çıktı.