KAİNATIN BİR
BAŞLANGICI VARDIR,BİR DE BİTİŞİ OLACAKTIR
Böylece sohbetimizin prensibinde anlaştık. Meseleye kainatın yaratılışını bilimsel bir şekilde ele alan Big Bang ,yani “büyük patlama” teorisini anlatarak başladım:
“Son yıllarda ,özellikle Batılı bilim adamlar,Kuran ın yaratılış
konusundaki görüşüne en uygun açıklamalar yapan Big Bang teorisini
savunmaya başlamışlardır.
Big Bang kainatın bir başlangıcı olduğu gerçeğine dayanmaktadır.
Büyük Patlama olarak bilinen Big Bang e göre uzay ve galaksiler,başlangıçta
sıcak ve sıkışık tek bir madde olarak yaratılmıştı. Bu madde dehşetli
bir patlama ile uzaya serpildi. Bunlar, kainatı teşkil edecek olan enerji ve
madde parçacıklarıydı. Sonra, madde parçacıkları ve radyasyon,,kurulmakta
olan kainatın modeline uygun bir şekilde ve nispette taksim edildi. Zemin hazır
olunca atomlar, önceden tayin edildiği aşikar olan düzenli bir model üzerine
kuruldu. Fizik ve kimya kanunları olarak bildiğimiz mekanizmalar işletildi.
Proton,nötron, ve ağır elementler husule geldi. Yıldızlar doğdu,güneş
ortaya çıktı. Galaksiler teşekkül etti.
“Son yıllardaki araştırmalar,kainatın hızla genişlediğini,galaksilerin
birbirinden uzaklaştığını göstermektedir. Bu genişleme olayı tersine çevrilse,bir
büzülme görülecek ve bütün kainat bir madde haline gelecektir.
Bu araştırmalar ,kainatın bir sıfır noktasında başladığını göstermektedir.
Kuran ı Kerimde göklerin ve yerin altı günde ,dünyamızın ise ii günde
yaratıldığı ifade edilmektedir.
Tabii burdaki gün tabiri,Allah ın bildirdiği devir ve safha manasındadır.
Kuran da bizim günümüzle bin hatta elli bin seneye denk olan günlerden
bahsedilmektedir. Yani Kuran daki bu ifadeler,yaratılış safhalarına işarettir.
Cenab-ı Hak ilkönce su gibi akıcı olan ve kainatın kainatın her tarafını
kuşatmış bulunan esir maddesini yaratmış,gökleri ve yerleri bu esir
maddesinden inşa etmiştir.
Asrımızın çok kıymetli bir alimi olan Bediüzzaman da kainatın ilk
yaratılış maddesi olan cevherin ne olduğu konusunda, Hud Suresinin 7. Ayeti
ile işaret ederek şöyle demiştir:Cenab-ı Hak kın arşı ,su hükmünde
olan esir maddesi imiş. Esir maddesi yaratıldıktan sonra,Sani in ilk icatlarının
tecellisine merkez olmuştur. Yani,esiri halk ettikten sonra cevher-i
ferde(atomlara) kalbetmiştir.
Bediüzzaman,esirin mahiyetinden bahsederken,akıcı bir su gibi,mevcudatın
aralarına nüfuz etmiş bir maddedir görüşünü ileri sürmektedir. Ayrıca,
elektrik,ışık,sıcaklık ve çekim kuvveti gibi latif ve akışkan madelerin
esirden yapıldığına ve böylece kainatın her tarafına yayıldığına işaret
etmektedir.
Esir maddesi,hiçlikten yaratıldıktan sonra Cenab-ı Hak kın ilk icalarına
temel olmuş ve atomlar bu maddelerden yaratılarak gaz ,sıvı, ve katı
hallerde hizmete koşturulmuştur. İlk olarak katılaşıp,hizmete hazırlanan
gezegen ise dünyamızdır.
Gökyüzündeki yıldız ve gezegenler,uzun müddet önce gaz,sonra sıvı
halinde bir ateş kütlesi olarak kaldığı halde,yer yüzü hepsinden evvel
katılaşıp kabuk bağlamış ve hayata zemin teşkil etmiştir. Bu itibarla dünyamızın
yaratılışı ve oluşumu ,göklerden ve diğer gezegenlerden öncedir.
Arz ve semavat birbirine yapışık idiler. Sonra biz onları birbirinden ayırdık.
Mealindeki ayetin ifadesinde ,başlangıçta dünyamızın ve semavatının
birbirine yapışık oldukları ve sonra birbirlerinden ayrıldıkları anlaşılmaktadır.
Bu ifade modern ilmin izahına da çok uygun düşmektedir.
Enbiya suresinin 30.ayetinde “Her şeyi sudan yarattık “ şeklindeki
ifadeyi birçok alim,bu su esir maddesine işarettir demiştir.çünkü esir
maddesi su kadar akışkan,ince latif bir maddedir.
Mehmet müdahale etti:
Hocam,yine de ben yoktan yaratma ifadesini kabullenemiyorum. Yani bir şey nasıl
yoktan yaratılır? Yok demek,maddesiz demektir. Maddesi olmayan bir şey nasıl
yaratılır?
“İzah etmeye çalışayım “ diyerek devam ettim.
Cenab-ı Hakkın iki tarzda icadı vardır. Birisi ‘ibda’ yani hiçten
yoktan yaratmak icat etmektir. Diğeri ise ‘inşa’ yani yaratılmış
unsurları bir araya getirmek suretiyle yeni bir varlık ortaya çıkarmak,yaratmaktır.
“ Bütün maddenin özünü meydana getiren ve kainatın ilk cevheri
durumunda bulunan ‘esir’ maddesi yoktan yaratılmıştır. Bu madde ,ilahi
hikmetle patlatılmış,atom ,enerji ve diğer temel parçacıklar vücuda
getirilmiştir. Bu ilk yaratma işi,bir defaya mahsus olmak üzere yapılmış
ve inşa dediğimiz,eşyanın mevcut elementlerden yaratılması kapısı açılmıştır.
“Artık şuan ,zerrelerin yoktan yaratılması söz konusu değildir. İlk
yaratılışta,madde lazım olduğu kadarıyla bir defaya mahsus olarak yaratılmıştır.
Ancak her baharda yeniden vücut bularak canlanan milyonlarca bitki ve ağaç;şekil
,renk,model,koku ve ağaç,bir bahar öncesinin durumuyla tıpa tıp aynısı değildir.
Bunlar her bahar yoktan yaratılır.
“Fakat ol emriyle ,yoktan yaratılış hususunun mahiyetini iyi bilmek lazımdır.
Bir kere bize göre yok olan bir şey,maddi
bir vücut sahibi olmasa da,Allah tarafından bilinmektedir. Çünkü,Cenab-ı
Hakkın
ilim sıfatı muhittir,yani herşeyi içine alır. Dolayısıyla, ilahi ilim
dairsenin dışına hiçbir şey çıkamaz. Bu ilim dairesinden maddi vücut
dairesine çıkan bir şey,bize göre yoktan var edilmiştir. Ama bunu hiçbir
zaman mutlak yokluk şeklinde tasavvur edemeyiz.
“Hocam,burayı biraz daha açarmısın?” dedi.
“Şöyle diyelim “diye devam ettim. Bir şeyin modeli yani örneği,misli
ve emsali hiç yokken yaratıldığını düşünelim. Bu hadise bize göre
yoktan ,hiçlikten yaratılmaktadır. Ancak bize göre modeli ve emsali olmayan
bir şey,alhi ilim dairesinde mevcuttur. Bu varlık, maddi bir vücut
giyip,madde alemine çıkmayınca,biz onu bilemiyoruz. Çıkınca da,hiçlikten
yaratıldı diyoruz. Fakat bu bizim akıl kapasitemizin tespitidir. Ve bize göre
yokluktan yaratılmıştır. İlahi ilim dairesine göre değildir. Çünkü,onun
dairesinde o mevcuttur. Yalnızca vücut giymemiştir.
Mehmet yine araya girdi.
“Allah ,mevcut bir maddeyi nasıl yok eder? Yok ediyorsa örnek gösterin.
Edemiyorsa(haşa) bir şeyi yok edemeyen,nasıl yaratıcı olur?
Mehmet in bu heyecanlı çıkışına karşı sakin bir şekilde devam ettim:
“Her baharda yeiden yaratılan milyonlarca bitki ve ağacın dal,yaprak ve
meyvelerinin tipi,kokusu ,şekli,model, ve kendilerine has hususi tarzları,kış
mevsimiyle birlikte yok olmaktadır.
Sobaya bir odun atalım ve yakalım. Odunun kül olduğunu görürüz. Bu
esnada odunun ebadı ,ağırlığı ,kokusu,rengi ve tipi yok olmuştur. Belki külünü,çıkardığı
enerjiyi ve dumanı toplasak tekrar odunun ağırlığını bulabiliriz,ama onun
renk,desen ve koku gibi diğer vasıflarını geri getiremeyiz. Çünkü onlar
yok olmuşlardır.
Astronomi alimlerince son yıllarda yapılan bir takım araştırmalar,dünyamızdan
çok daha büyük olan yıldızların kara delik adı verilen ve mahiyeti
bilinmeyen bir yere girerek kaybolduklarını ve madde aleminden çıktıklarını
göstermektedirler. Bu kara deliğin çekim gücünün sonsuza yakın olduğu
ifade edilmektedir. Kara delikler,sıcaklığı ,ışığı,sesi ve her türlü
radyasyonu bir anda yutarak yok etmekte ve dev yıldızların içine düşüp
yok olduğu dipsiz bir kuyuyu andırmaktadır.
Bu açıdan kara delikler,ebedi bir aleme geçişe misal olarak değerlendirilebilmektedir.
Mehmet,parmaklarını birbirine kilitleyerek derin bir nefes aldıktan sonra:
“Biliyormusun hocam,” dedi. Bu anlatılanlar ,beni tam olarak tatmin
etmiş değil. Ancak ,bugüne kadar duyduğum
en doyurucu açıklamalar”