HASTALIĞA GÖRE
ÇARE SUNULMALIYDI
Kaba kuvvetle,cezalandırmakla,okuldan atmakla,bu ve benzeri bir akımın önüne
geçilemezdi.
Problem nerede başlamış ise,tedavi de orda yapılmalıydı. Bu prensip
gereği,bu akım,bir genci elde edebilmek için öncelikle
inkarcılık ve sefahati bir araç olarak kullanıyordu. Dinin ve Allah
ın olmadığını
İstediği gibi yaşanabilceğini savunan bir akıma karşı; akıl ,mantık,
ve bilim yoluyla Allah ın ve dini varlığını ve lüzumunu ;gayri meşru
yerlerdeki keyif ve lezzetin insanları mutluluğa değil,daha kötü sonuçlara
götüreceğini izah ve ispat etmek lazımdı . ancak bu şekilde bu fikri
hareketin önüne geçilebilirdi.
İnkarcılığın ,başıboşluğun ve sefahatin pençesinde ne yaptığının
farkında olmayan öğrencimi acı acı süzdükten sonra ,bir soru sordum:
“Allah ve dini inkar etmekle,bütün kuralları çiğnemekle,her türlü
yaşayış şeklini pervasızca yaşamakla,nasıl istisna bir huzur ve mutluluk
buldun? Bunu için vicdanen ve aklen rahat mısın?”
başını eğdi ve bir müddet nereden başlayacağını hesapladı. Ve
zoraki bir cevap veriyormuş gibi konuşmaya başladı:
“Evet hocam “ dedi. “Rahatım. En azından rahat olmaya çalışıuyorum.”
Daha fazla konuşmak istemedi. Dili rahat olduğunu söylese de,davranışları
bunu yalanlıyordu. Kısaca, rahat olmadığını kendisi de biliyordu,biz de
biliyorduk.
Verdiği cevabın sıkıntısından kurtulmak ister gibi bir anda konuyu üzerinden
atmak istedi.
“Hocam” dedi. Sizin görüşlerinizi ve bakış açınızı çok iyi
anladım. Yani, bu alemin ille de bir yaratıcısı mı olması lazımdır? İşler
kendi kendine olamaz mı? Sistem kendi kendini geliştiremez mi? Yani mutlaka
bir Allah a ihtiyaç mı var?”
bu soru ,materyalizm ve inkarcılığın temelini teşkil ediyordu. Belki de
bu soru,esas konuya girmek için bir başlangıç olacaktı. Veya mehmet ,bu
soruyla beni tartmak istiyordu.
Kafadan ve hayali konuşmuş izlemi vermemek için,konuyla ilgili olarak kütüphanemde
bazı kitaplar indirerek konuyu ele aldım. Bu konuyla ilgili temel referans
kitaplarımın başında Risale-i Nur eserleri geliyordu.
“Bu soruyu daha da netleştirmek için,şu iddiayı hareket noktası kabul
edelim”,dedim.
“Allah vardır,kainatı o
yaratmıştır. Kainatın bir başlangıcı vardır. Bir de sonu olacaktır .
kainat ne kendi kendine olmuştur,ne sebepler yapmıştır,ne de tabiat yapmıştır.
“Şimdi siz iddianızı ifade ettiniz. Ben de buna cevap olarak bir iddia
ileri sürdüm. Ben iddiamı akıl ,mantık ve bilim temelinde ispatlamaya çalışacağım.”
“Yalnız bu sohbetimize bir temel kazandırmak için,karşılıklı münakaşa
şeklinde değil de,konuşan sözünü bitirsin,ondan sonra diğer taraf söz
alsın.”
“Tamam “ der gibi başını salladı.
Devam ettim.
“Sohbetimizin temelini ise ,bilim,akıl ve mantık ölçüleri oluştursun.
Yani ; iki kere iki dört diyelim. İki kere iki ye altı dersek hiçbir sonuç
elde edemeyiz.
Bu konuda da mutabık kaldık.
“Önce kainat yaratılmış mı? Yaratılmamış mı? Yani madde ezeli mi
yoksa bir başlangıcı var mı? Buradan başlayalım” dedim.
Mehmet başını sallayarak:
“Tamam “,dedi.