HASRET

Ona, teravih namazına giderken rastladım. Sevinçten adeta uçar gibiydi. Aceleyle koşuşturup durarken:

-          Hayrola Ömer ,dedim. Bu ne telaş böyle?

Nefese nefese:

-          Babam geliyormuş,diye gülümsedi. Bayramı burda geçircekmiş.

Duyduğuma göre anne ve babası,Ömer henüz bebekken ayrılmıştı. Yavrucağızın yüzünü bile hatırlamadığı babası kısa süre sonra Almanya ya yerleşmiş,annesi de çocuğa bakmak için bir işe girmek zorunda kalmıştı. Şimdi 5-6 yaşlarında olan Ömer,yıllar boyu süren hasretini unutmuş görünürken:

-          Babam geliyor,diye tekrarladı. Herkes onun dönmesini bekliyor. Şimdiden hazırlığa başlamışlar.

Tüy gibi vücudunu eğilip kucakladım. Kalbi,yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu. Bir öpücükten sonra:

-          Anlayamadım,dedim. Kimler bekliyormuş onu bakalım?

-          Herkeeees,diye cevap verdi. Sağa sola bir çok yazı asmışlar. Bir tanesi de ilerde duruyor.

Meraka kapılmıştım. Saatime bir göz atıp:

-          Daha namaz çok var, dedim. Eğer uzak değilse,bana gösterirmisin?

Böyle bir teklifi beklediği için nazlanmadı. Küçücük avucunu avucuma saklayıp ilerlemeye, biraz sonra da onun zoruyla koşuşmaya başladık. İki sokak aşıp caddeye çıktığımızda ,büyük bir gururla parmağını uzatarak:

-          Bak işte ! dedi. Hem de ne kadar kocaman yazmışlar.

Ömer in gösterdiği yere baktığımda,o ana kadar yaşamadığım,belki de yaşadığım halde unuttuğum duygularla sarsıldım. Gözlerini ayıramadığı yazıda babasının adı geçen Ömer,karşımızdaki muhteşem caminin minareleri arasına gerilmiş olan mahyayı gösteriyordu.

Işıklı yazıları birlikte heceledik:

- “ Hoş geldin Ramazan” yazıyordu.