‘KALBİMİZ TEMİZ ‘ DİYORLAR !

Bazı kimseler , kalp temizliğini sadece insanlar hakkında bir kötülük düşünmemek yahut yardımsever olmak gibi çok basit manada anlıyorlar... Bununla da kalmayıp, insanlara iyi davranmakla, Allah a ibadet mükellefiyetinden kurtulduklarını zannediyorlar.. Bu,şeytanın bir desisesi, nefsin bir oyunudur.  Bu oyuna gelenleri aldatan sebeplerden biri, ‘hata emsal olmaz’ prensibine göz kapamaları. Bunlar ,namaz kılan,ibadet eden bir müminin günlük hayatında İslam ın ruhuna ters düşen ve diğer insanlara zarar veren birtakım noktalar tespit ediyorlar. Bunları öne sürüyor ve ‘bu adam namaz kılıyor ama,şu hataları da  işliyor. Ben ise,onun düştüğü hatalara düşmüyorum.’ Diyerek kendi ibadetsizliklerine ,onun kusurlarında  bir özür kapısı bulmaya çalışıyorlar. Bu tip yanlış değerlendirmeler sadece  namaz kılmayanlara mahsus değil... Namaz kılan bir mümin de İslam ın diğer emirlerini kendisinden daha iyi yerine getiren bir kardeşi hakkında benzer şeyler söyleyebiliyor.

Hidayet rehberimiz ,Peygamber Efendimiz den (a.s.m) bir hadisi şerif:

‘Bir günah işlendiği zaman kalpte bir kara leke hasıl olur. Eğer sahibi pişman olur tövbe istiğfar ederse kalp yine parlar.’

Bu hadis-i şeriften temiz ve selim kalbin, ancak günahlardan salim olan ve isyanlarla kararmamış bir kalb olabilceğini öğreniyoruz.

‘Güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen o hidayet rehberinin (a.s.m) işe tevhidden başlaması  ne kadar manidardır. Tevhidden sapan ,şirke düşen, ve putlara tapan bir kalbin temiz olması mümkün mü? Onun irşadıyla şirkten kurtulan, temizlenen müminlere bu sefer badet emri verilmiş.. Rabbinin emrini dinlemeyen bir kalbin temiz olması nasıl düşünülebilir?

Babasının sözünü tutmayan bir çocuğa, hemen terbiyesiz ,ahlaksız damgasını vuran insanoğlu , bu  hareketiyle, Allah a isyan eden bir insanın en büyük ahlaksızlığı yapmış olacağını peşinen kabul etmiş olmuyor mu?

Farzlar tevil kaldırmaz. Onlarda yanlış yorum yapmaya ve hakikatı saptırmaya kimsenin hakkı yoktur. Zira, ortada tevili gerektirecek bir kapalı nokta mevcut değil...  Allah emretmiş, Resullullah (a.s.m) da bu emrin nasıl yerine getirilceği bir ömür boyu müminlere öğretmiş,talim etmiş..  Asr-ı saadeti takip eden bütün asırlarda  bu emirler aynen tatbik edilmiş.. Bu devirlerde yetişen mürşidler,müminlerin Hak yakınlığında daha ileri gitmeleri için, farzların yanı sıra  nafile ibadetlere de büyük önem vermişler.. her taraf camilerle, mescidlerle, medreselerle  tekkelerle dolup taşmış.. derken ahir zamana gelinmiş.. Dünyaya dalma, dinden uzaklaşma, sefahatta boğulma,menfaat peşinde koşma çağı gelip çatmış... İbadet terkedilmiş, ilim bir yana atılmış, irfandan uzaklaşılmış, kalblerde takva hissi azaldıkça azalmış... bu zehirli iklimlerde, bu bozuk atmosferde,nasıl omuşsa olmuş, yeni bir grup çıkmış ortaya: Kalbi temizler ekolü.. Bunlar bütün peygamberlere (a.s)  bütün ashaba, bütün evliyaya ve nihayet 14 asrın bütün müminlerine muhalif bir caddede yürümeye başlamışlar.. Bu ekolün mensupları,

Kendi haklarında,tövbe kapısını adeta kapamışlar. Zira, isyanlarını göremez hale gelmişler ...   Daha kötüsü , onları müdafa etmeye başlamışlar. Kendilerini Allah a ibadet etmeye çağıran mümin kardeşlerine verdikleri cevap her defasında,’Sen benim kalbime bak ‘ şeklinde olmuş.

BEN SENİN KALBİNE NASIL BAKAYIM..??????? !!!!