İBADETLERİMİZ
NEDEN ARAPÇA?
Bilindiği
gibi müslümanlar,namazlarında Kuran-ı Kerim in
bazı parçalarını okumakla vazifelidirler. Müslümanların anadili ve
vatanı ne olursa olsun, bu usul Hz. Peygamber (s.a.v) zamanından beri değişmemiştir.
İstikbalde de böyle mi olmalıdır?
İlk
nazarda müminin ,Allah ına anladığı bir dil ile kullak etmesi daha tabii ve
temenniye şayan görünüyor ;bunun için de en iyi vasıta ana dilidir. Fakat
mesele incelendiğinde ,farklı boyutlara ulaşmaktadır.
Her şeyden önce
dua ile namaz arasında açık bir ayrım yapmak icabeder. Namaz dışındaki
duada müminin ihtiyaçlarını ve dileklerini Rabbine istediği dilde
bildirmesi yasak değildir. Bu şahsi bir meseledir ve kulun ,Halıkı ile olan
vasıtasız münasebetleri ile ilgilidir. Buna mukabil nazam, kollektif ve umumi
bir ibadettir ve namaza iştirak
eden diğer müminlerin ihtiyaçları da dikkate alınmalıdır. Namaz ,prensip
olarak ve tercihen cemaatle kılınır ve tek başına kılınan namaza müsaade
vardır fakat asla tercih edilmez ,tercih cemaatle kılınan namazdır.
Şayet, İslamiyet
herhangi bir bölgenin ırkın veya milletin dini olsaydı,hiç şüphesiz
sadece bu bölgenin ,bu ırkın veya bu milletin dili kullanılabilirdi. Fakat ,
bütün ırkdan ve dünyanın bütün noktalarında oturan ve herbiri diğerleri
tarafından anlaşılmayan yüzlerce dili konuşan
müminlere sahip cihanşumul bir dinin icapları başka olacaktır.
Mesela çince bilmeyen bir Türk Çin
e gittiğinde, sokaklarda bir takım çince sesler işitecek ve onlardan hiçbirşey
anlamayacaktır. Eğer bu sözler ezanın veya Allahu Ekberin tercümesi ise,hiçbirşeyin
farkına varamayacak ve mesela Cuma namazını kaçıracaktır. (Çin deki
camiler,Türkiye deki minareleri ile kendini belli eden camilere hiç benzemez.)
Aynı şekilde
Türkiye den geçen çinli bir Müslüman,(Türkiyedeki Müslümanlar
kend dilleriyle ibadet ettikleri takdirde) dindaşlarıyla ortak hiçbir tarafı
olmayacaktır. Şu halde cihanşumul bir dinin bazı müşterek esasları olmalıdır.
Bu konuda ezan ve kıraat şüphesiz iki esas unsuru teşkil eder.
Beynelmilel
kongre ve toplantılarda bu durumun bir örneği görülebilir. Mesela, birleşmiş
milletler de herkes kendi lisanı ile değil,fransızca ve ingilizce gibi müsaade
edilen dilleri kullanır. Ummun menfaati için hususi menfaat feda edilir.
Meselenin diğer
bir cephesi daha vardır: hiçbir tercüme asla orjinalinin yerini tutamaz.
Burda şu noktayı bilhassa belirtelim ki, İslam dan başka hiçbir
din,peygamberine gönderilen vahyin orjinaline sahip değildir.
Bütün hristiyanları,yahudilerin ve mecusilerin sahip olduğu dini
kitaplar, tercümeler ,toplamalar,vs dir.
Şunu da
unutmayalım ki, namazda kullanılacak pek az kelime vardır. Önce ezan ve
kamet sonra Allahu Ekber,Sübhane rabbiyel azim ,Sübhane rabbiyel ala gibi
ifadelerin yanı sıra Fatiha suresi ve iki kısa sure .
Hepsi
bir sayfayı aşmaz. Ve bu kelimelerin ekseriyeti herkesçe bilinir., bütün müslümanların
dillerine geçmiştir. O derece ki,çocuk veya namaza başlayan yeni biri, onları
manalarıyla birlikte ve kendisini zahmetsiz ve büyük bir gayret sarfetmeden
öğrenir. Bu ifadelerin manası bir defa öğrenilince, artık itiraza yer
kalmaz.
Dünya işleri
için lugatlar dolusu yabancı kelimeyi ezberleyenler,ebedi saadetin reçetesi
olan ibadetlerimiz için Allah kelamından bir sayfalık ezberi fazla buluyorsa
,şu gerçeği hatırlasınlar: Allah ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur.
Ona ihtiyaç duyanlar sadece bizleriz!